www.aliningulleri.com
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

EHL-İ BEYTİN SÖZLERİYLE RESULULAH (S.A.S)

Aşağa gitmek

EHL-İ BEYTİN SÖZLERİYLE  RESULULAH (S.A.S) Empty EHL-İ BEYTİN SÖZLERİYLE RESULULAH (S.A.S)

Mesaj tarafından ÖYKÜM Salı Ağus. 12, 2008 12:33 am

EHL-İ BEYT'İN SÖZLERİNDE RESULULLAH (S.A.A)

1) Hz. Emir'ül-Müminin Ali (a.s):

"Ey yayılacak şeyleri yayan, ey yüceltilecek şeyleri yücelten, ey gönülleri yaratılışına, istidadına

göre kötü yahut iyi kabiliyette yaratan, kulun ve resulün Muhammed'e en yüce rahmetlerinle

rahmet et, en bol bereketlerinle bereketler ver. Odur, kendinden önce gelip geçen peygamberlerin

sonuncusu, kapanmış şeyleri açan, hakkı hak üzere ilân edip yayan, ortaya koyan. Odur batılların

coşup köpürüşlerini gideren, sapıklıkların saldırışlarını kırıp geçiren. Peygamberliği yüklenmiştir de

senin emrini yerine getirmiştir; tez davranmıştır da rızan neredeyse, neye yönelikse onda acele

etmiştir. İlerlemekte geri kalmamıştır; azminde gevşek davranmamıştır. Vahyine mazhar olmuş,

onu bildirmiş, ahdini yerine getirmiştir; emrin ne ise o yola gitmiştir. Sonunda din ateşini yalım

yalım alevlendirmiş, ana yoldan gitmeyenlere yol göstermiştir de gönüller, sınanmalara, suça

batmalar uğradıktan sonra hidayete ermiştir. Apaçık bayrakları dikmiştir, apaydın hükümleri

bildirmiştir.

Odur emniyete eriştirilmiş, güvenliğe kavuşturulmuş eminin. Odur senin gizlenmiş, saklanmış

bilginin hazinedarı. Odur herkese yaptığının karşılığı verilecek günde tanığın. Odur hak üzere

gönderdiğin. Odur halka gönderdiğin resulün.

Allah'ım, manevî gölgende geniş mi geniş bir yer ver ona, ihsanından olasıya hayırlar üstüne

hayırlar ihsan et ona. Allah'ım, kurduğu yapıyı yapı yapanların yapılarından daha yücelt; derecesini

katında yükselttikçe yükselt; ışığını ışıttıkça ısıt; onu elçi olarak gönderdiğinde karşılık tanıklığını

kabul et; sözünü razılığınla makbul et, sözü adalete tam uygun olsun, gerçeği batıldan ayırsın,

bölsün. Allah'ım, güzel yaşayış, nimetler elde ediş yurdunda, dilenen zevklere, istenen lezzetlere

nail olarak, tam inanca, yücelikler bağışlarına kavuşarak onunla bizi buluştur, bizi ona

kavuştur."[1]

2) Hz. Emir'ül-Müminin Ali (a.s):

"Allah-u Tealâ, Muhammed'den (s.a.a) daha üstün ve daha hayırlı bir varlık yaratmamıştır."[2]

3) Hz. Emir'ül-Müminin Ali (a.s):

"Hiç şüphesiz, Allah-u Tealâ, Muhammed'i -Allah'ın salâtı ona ve Ehlibeyt'ine olsun- kullarını

insanlara kulluk etmekten kurtarıp kendi kulluğuna, kullarının ahitlerinden çıkarıp kendi ahitlerine

ve kullarının itaatinden çıkarıp kendi itaatine ve kullarının hâkimiyetinden çıkarıp kendi

hâkimiyetine dahil etmek için gönderdi."[3]

4) Hz. Emir'ül-Müminin Ali (a.s):

"Allah'ın salâtı ona ve soyuna olsun, Resulullah'a ne kadar yakın olduğumu, onun katında nasıl

bir mertebeye ulaştığımı bilirsiniz. Çocuktum henüz, o beni bağrına basardı; yatağına alırdı;

vücudunu bana sürer, beni koklardı. Lokmayı çiğner, ağzıma verir, yedirirdi. Ne bir yalan

söylediğimi duymuştur, ne bir kötülük ettiğimi görmüştür. O, sütten kesildiği andan itibaren Allah,

meleklerinden pek büyük bir meleği ona eş etmişti; o melek, gece-gündüz ona yücelikler yolunu

gösterirdi; âlem ehlinin en güzel huylarını belletirdi. Ben de her an, devenin yavrusu nasıl anasının

ardından giderse, onun ardından giderdim. O, her gün bana huylarından birini belletir, ona uymamı

buyururdu. Her yıl Hıra dağına çekilir, kulluğa koyulurdu. Onu ben görürdüm, başkası görmezdi. O

gün İslâm, Allah'ın salâtı ona ve soyuna olsun, Resulullah'la Hatice'den başkasının evinde yoktu;

ben de onların üçüncüsüydüm. Vahiy ve peygamberlik nurunu görürdüm, peygamberlik kokusunu

duyardım. Ona vahiy gelirken Şeytan'ın feryadını duydum da; 'Ya Resulullah, dedim, bu feryat

nedir?' Buyurdu ki: 'Bu feryat eden Şeytan'dır; kendisine halkın kulluk etmesinden ümidini kesti

artık. Sen benim duyduğumu duymadasın, gördüğümü görmedesin; ancak sen peygamber değilsin;

fakat vezirsin ve hayır üzeresin.'

Kureyş'in ileri gelenleri ona geldiğinde onunla beraberdim. 'Ya Muhammed, sen atalarından ve

ailenden hiç kimsenin yapmadığı büyük bir iddiada bulunuyorsun. Biz senden nebi ve resul

olduğunu bilmemizi sağlayacak bir şey göstermeni istiyoruz. Eğer yapmazsan, seni sihirbaz ve

yalancı biliriz.' dediler. Resulullah; 'Ne istiyorsunuz?' dedi. 'Bizim için şu ağacı köküyle beraber

söküp elinde tutmanı istiyoruz.' dediler. O; 'Allah şüphesiz her şeye kadirdir; eğer Allah sizin için

bunu yaparsa, hakka iman ederek şehadet eder misiniz?' dedi. 'Evet' dediler. 'İstediğinizi size

göstereceğim, hayra dönmeyeceğinizi de biliyorum. İçinizde Bedir'de kuyuya atılacak, Hendek'te

hiziplere ayrılacak kimseler var.' dedi. Sonra; 'Ey ağaç, eğer Allah'a ve ahiret gününe iman ediyor

ve benim Allah'ın Resulü olduğumu biliyorsan, Allah'ın izniyle kökünle beraber sökül ve önümde

dur.' dedi. O, onu hak ile göndermişti, ağaç köküyle birlikte sökülecekti. Şiddetli bir gök

gürültüsüyle kuşun kanatlarını çırpması gibi kısa bir anda sökülüp geldi ve titreyerek Resulullah'ın

önünde durdu. En yüksek dalı Resulullah'ın üzerine, bazı dalları da benim omuzlarıma geldi. Ben

Resulullah'ın sağındaydım. Kavim bunu gördüğü zaman kibirlenip böbürlenerek; 'Ona emret tekrar

gelsin, fakat yarısı orada kalsın.' dediler. O da bunu emretti. O da daha şaşırtıcı bir şekilde daha

şiddetli bir sesle yarım olarak geldi; nerdeyse Resulullah'a sarılacaktı. İnkâr ve kibir dolu olarak;

'Tekrar bu yarısına emret de geldiği gibi öbür yarısına dönsün.' dediler. Resulullah, o yarıya emretti

ve o da döndü. 'Allah'tan başka ilâh yoktur, ben sana iman edenlerin ilkiyim ya Resulullah.' dedim.

'Sözünü yüceltmek, nübüvvetini tasdik etmek için Allah'ın emriyle bu ağaca yapacağını yaptığını

ikrar edenlerin de ilkiyim.' dedim. Kavmin hepsi birden; 'Hayır, sihirbaz ve yalancıdır. Sihrinin

şaşırtıcılığı bu işi kolaylaştırdı. Bu işinde ancak bunun gibiler sana inanabilir (beni kastediyorlardı).

dediler.

Gerçekten de ben, o toplumdanım ki Allah yolunda onlar, kınayanın kınayışına aldırış etmezler;

yüzleri gerçeklerin yüzleridir; sözleri hayırlı kişilerin sözleri. Geceyi kullukla geçirip mamur ederler;

gündüzü hidayetle geçirip uyanlara yol gösterirler. Onlar, Kur'an ipine yapışmışlardır; Allah'ın

buyruklarını Resulü'nün sünnetlerini diriltirler. Ne ululanırlar, ne yüce görürler kendilerini; hıyanette

bulunmazlar, bozgunculuk etmezler. Kalpleri cennetlerdedir, bedenleri kullukta."[4]

5) Hz. Emir'ül-Müminin Ali (a.s):

"Allah'ın Resulü, insanların en cömerdi, göğsü en geniş olanı, en doğru konuşanı, verdiği söze en

çok sadık kalanı, en yumuşak davrananı ve en haysiyetli ve şerefli olanıydı. Onu ilk defa gören,

heybetine kapılırdı. Sonra onunla kaynaşıp yakından tanıdığında, onu severdi. Ben, ne ondan önce,

ne de ondan sonra, onun gibi birisini görmedim."[5]

6) Hz. Emir'ül-Müminin Ali (a.s):

"Resulullah (s.a.a), yerde yemek yerdi, kul gibi otururdu, ayakkabısını kendisi tamir ederdi,

elbisesini kendisi yamardı, eğersiz binerdi bineğine; biri daha varsa ardına bindirirdi. Evinin

kapısına, üstünde resimler bulunan bir perde asılmıştı; zevcelerinden birine; 'Şunu kaldır; zira ona

baktıkça dünya ziynetlerini hatırlıyorum.' buyurmuştu. Dünyayı gönlünden çıkarmıştı; onu anmayı

hatırından geçirmezdi. Dünyayı o kadar gözden çıkarmıştı ki, ne gönül bağlayacağı güzel bir

elbisesi vardı, ne de üstüne oturacağı bir sergisi."[6]


7) Hz. Fatıma (s.a):



"...Ve şehadet ederim ki, babam Muhammed (s.a.a) onun kulu ve resulüdür. Allah, onu

peygamber olarak göndermeden önce beğenmiş, yaratmadan önce seçmiş ve meb'us kılmadan

önce -hatta mahlûklar gayb âleminde korkunç perdeler altında saklıyken ve yokluk sınırının

eşiğinde bulunurken- onu Ahmed (yani beğenilmiş) olarak isimlendirmiştir. Çünkü Allah işlerin

nihayetini ve hadiselerin akışını bilir ve takdir ettiği şeylerin yerlerine vâkıftır. Allah emrini

tamamlamak ve kendi hükmünü geçerli ve kesin kılmak, kesin kıldığı kaderlerini icra etmek için onu

peygamber olarak gönderdi.

(Resulullah (s.a.a) meb'us olduğunda) İnsanlar çeşitli dinlere bölünmüş, her grup kendi ateşinin

çevresinde toplanmış bulunuyorlardı; putlara tapıyor, Allah'ı tanımalarına rağmen onu inkâr

ediyorlardı. (Böyle bir dönemde) Allah-u Tealâ Muhammed'in (s.a.a) nuruyla onların üzerine

çökmüş karanlıkları aydınlığa çevirdi. Kalplerindeki (küfrün) düğümleri(ni) çözdü; gözlerden

şaşkınlık perdelerini giderdi. Böylece Peygamber (s.a.a) insanlar arasında hidayet görevini üstlendi

ve sonunda onları sapıklıklardan kurtardı ve kör olan gözleri açtı. Sağlam dine onları hidayet eyledi

ve doğru yola onları davet etti.

Bunlardan sonra Allah, Peygamber'inin kendi istek ve rağbetiyle onu, bu dünyadan alıp kendisine

doğru götürdü. Böylece Hz. Muhammed (s.a.a) bu dünyanın zorluklarından kurtulup yüksek

meleklerin eşliğinde Rabbinin rızasıyla kuşatıldı ve yüce mülk sahibi Allah'ın civarına erişti. Allah'ın

salâtı, selâmı, rahmet ve bereketleri, peygamberi ve vahyinin emini ve kulları arasından seçtiği ve

beğendiği ve razı olduğu babama olsun." (Hz. Fatıma'ın meşhur hutbesinden bir bölüm.)[7]

Cool İmam Hasan (a.s):

"Resulullah (s.a.a) sürekli iyiliğe emredip kötülükten sakındırıyordu. Altmış üç yıllık hayatının

ardından, üzerine "Lâ ilâhe illallah" yazılı sürekli sağ eline taktığı bir yüzüğün ve bir de kılıcının

dışında, ardında (dünya malı olarak) hiçbir şey bırakmadı..."[8]

9- İmam Hüseyin (a.s):

"Muhammed (s.a.a) ve Ali (a.s) bu ümmetin iki babasıdırlar. Ne mutlu onların hakkını tanıyan ve

her durumda onlara itaat eden kimseye! Allah böyle bir kimseyi, cennetine yerleştirdiği en iyi

kimselerden kılıp onu ikram ve rızasıyla mutlu edecektir."[9]

10- İmam Zeynelabidin (a.s):

"Allah'ım, o hâlde vahyinin emini, yaratıklarının seçkini, kullarının arasından seçip beğendiğin,

rahmet imamı, hayır önderi ve bereket anahtarı olan Muhammed'e salât eyle (derecesini yücelt);

nasıl ki o kendini senin işin için adadı; bedenini senin uğruna eziyetlere maruz bıraktı; (insanları)

sana doğru çağırırken yakınlarıyla açıkça çelişti; senin rızan uğruna kabilesiyle savaştı; dinini ihya

etmek için akrabalarıyla ilişkisini kesti; inkâr ettikleri için yakın olanları uzaklaştırdı; sana icabet

ettikleri için uzak olanları yakınlaştırdı; senin yolunda en uzak kimseleri dost edindi; en yakın

kimselere düşman kesildi; elçiliğini iletmek için kendini yordu; (insanları) dinine davet etmekle

kendini nice zahmetlere soktu; uğraşı, davetine muhatap olanları öğütlemek oldu; dinini aziz

kılmak, güçlendirmek ve sana karşı küfre sapanlara galebe çalmak amacıyla gurbet diyarlarına;

doğup büyüdüğü, yakınlarının bulunduğu, taşını, toprağını tanıdığı vatanından uzak yerlere göç etti

(Medine'ye hicret); ve nihayet, düşmanlara karşı elde etmek istediği başarıyı, dostların için

öngördüğü sonucu tastamam elde etti. Senden medet umarak, güçsüz olduğu hâlde senin

yardımınla güç kazanarak düşmanlarının üzerine yürüdü; evlerinin içinde onlarla savaştı;

karargâhlarının tam ortasında onlara saldırdı. Derken, müşriklerin istememesine rağmen senin

dinin aşikâr oldu, kelimen yüceldi.

Allah'ım, senin yolunda çekmiş olduğu zahmetler karşısında onu cennetinin en yüce derecesine

yükselt. Öyle ki, derece bakımından kimse onunla eşit olmasın; makam bakımından kimse ona

denk olmasın; katında hiçbir mukarrep melek ve hiçbir mürsel peygamber onunla boy ölçüşemesin.

Ve onu, tertemiz Ehlibeyti ve mümin ümmeti hakkında kendisine vadettiğin güzel (kabul edilen)

şefaatin en yüce mertebesiyle tanıştır. Ey vaadi geçerli olan, sözüne vefa eden; ey kötülükleri kat

kat fazlasıyla iyiliklere dönüştüren (yüce Allah)! Hiç kuşkusuz, sen büyük lütuf sahibisin."[10]

11) İmam Muhammed Bâkır (a.s):

"Cebrail (a.s) üç defa Resulullah'a gelerek, yeryüzü hazinelerinin anahtarlarını ona vermeği teklif

etti ve kabul ettiği takdirde, kıyamet günü Allah-u Tealâ'nın kendisi için hazırladığı mükâfatlardan

da hiçbir şeyin eksilmeyeceğini garantiledi. Ama bununla birlikte Rabbine -azze ve celle- tevazu

etmek için onları kabul etmedi."[11]

12) İmam Cafer-i Sadık (a.s):

"Allah-u Tealâ, peygamberlere bağışladığı her şeyi, Hz. Muhammed'e de bağışlamıştır."[12]

13) İmam Cafer-i Sadık (a.s):

"Hiç şüphesiz, Allah-u Tebareke ve Tealâ, Muhammed'e (s.a.a) Nuh, İbrahim, Musa ve İsa'nın

şeriatlarını vermiştir… Ve onu siyah, beyaz bütün insanlara ve cinlere (peygamber olarak)

göndermiştir."[13]

14) İmam Musa Kâzım (a.s):

"Hz. Muhammed (s.a.a), Allah-u Tealâ'nın meb'us kıldığı her peygamberden daha bilgili idi."[14]

15) İmam Ali Rıza (a.s):

"Onun (Resulullah'ın) mucizelerinden birisi de şudur ki, o öksüz, fakir, çoban ve ücretle çalışan

birisi olduğu, bir kitap okumadığı ve herhangi bir öğretmenden eğitim almadığı hâlde, öyle bir

Kur'an getirdi ki onda bütün peygamberlerin öyküleri ve onların haberleri harfiyen anlatılmış ve

geçmişlerin ve geleceklerin haberlerine yer verilmiştir."[15]

16) İmam Muhammed Taki (a.s):

"Hamd olsun Allah'a, nimetine ikrar olarak; Allah'tan başka bir ilâh olmadığına şehadet

ediyorum, vahdaniyetine ihlâs olarak. Allah'ın salâtı yaratıklarının efendisi Muhammed'e (s.a.a)

ve onun Ehlibeyti'nden olan vasilere olsun…"[16]

17) İmam Ali Naki (a.s):

"Şehadet ederim ki sen onun resulü olan Muhammed b. Abdullah'sın. Şehadet ederim ki sen

Rabbinin risaletlerini tebliğ ettin; ümmetine nasihatte bulundun; Allah yolunda hikmet ve güzel

öğütle cihad ettin; üzerinde olan (ilâhî) hakkı eda ettin; müminlere karşı şefkatli, kâfirlere şiddetli

davrandın; ölüm gelip çatıncaya kadar Allah'a ihlâsla ibadet ettin. Böylece Allah seni yücelerin

ulaştığı en şerefli makama ulaştırdı."[17]

18) İmam Hasan Askerî (a.s):

"Allah'ı ve ölümü çok anın; Kur'an'ı çok tilâvet edin. Peygamber'e (s.a.a) çok salâvat getirin;

çünkü Peygamber'e salâvat getirmenin on sevabı vardır."[18]

19) Hz. Mehdi (a.f):

"Allah'ım, elçilerin efendisi, peygamberlerin sonuncusu, âlemlerin Rabbinin hücceti, misakta

seçilen, ... her afetten (kötülükten) mutahhar kılınan, her kusurdan uzaklaştırılan, kurtuluş için

ümit edilen, şefaat etmek için umulan, Allah'ın dini kendisine tefviz edilen Muhammed'e salât

eyle..."[19]

20) Hz. Mehdi (a.f):

"Allah, Muhammed'i -Allah'ın salâtı ona ve Ehlibeyt'ine olsun- âlemlere rahmet olarak gönderdi

ve nimetini onun vücuduyla tamamladı. Onun ile peygamberlerine son verdi ve onu bütün insanlar

için gönderdi…"[20]

ÖYKÜM
Admin

Mesaj Sayısı : 99
Kayıt tarihi : 06/08/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz